[ad_1]
İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Orman Fakültesi’nin Sarıyer’deki kampüsünde, tüm Türkiye’nin florasını tek bir noktada görmek ve incelemek mümkün. İçinde 37 bin bitki örneğinin bulunduğu ve “Bitki kütüphanesi” denilebilecek bu yer, Türkiye’de kurulan ilk herbaryum olma özelliğini taşıyor.
DHA’nın haberine göre 1950 yılından bugüne, Türkiye’nin çeşitli bölgelerinden toplanan bitkiler, uzun bir hazırlık sürecinin ardından bilimsel amaçlarla saklanmak üzere herbaryumdaki çelik dolaplarda yerlerini alıyor. En eski bitki örneğinin 1950’li yıllara ait olduğu herbaryumda, bir de Türkiye’nin başka hiçbir yerinde olmayan fosil koleksiyonu var. 7 bin örneğin bulunduğu bu koleksiyonda ise bazı odun örnekleri 160 milyon yıl öncesine aitken, yaprak örneklerinin en eskileri ise 23 milyon yıl öncesinden.
BÜTÜN TÜRKİYE’NİN FLORASI BİR KOLEKSİYONDA
Herbaryumun kuruluş amacını anlatan İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Orman Fakültesi, Orman Botaniği Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ünal Akkemik “Herbaryumlar, kurutulmuş bitki örneklerinin bilimsel amaçlarla saklandığı ve Türkiye Florasının veya Türkiye’nin farklı bölgelerinden, farklı zamanlarda toplanan bitkilerin bir arada bulunduğu yerler. Ve daha sonraki çalışmalar için de referans olarak bulunan koleksiyonlardır. Herbaryumlar Türkiye’de, üniversiteler bünyesinde kurulmaktadır. Herbaryum dediğimiz yerlerin tarihi, 1950 yılına dayanıyor ki ilk herbaryum burası.
Prof. Dr. Hayretin Kayacaık hocamızın girişimleri ile başlamış bu çalışmalar. Buranın uluslararası kodu ISTO. Her herbaryumun bir kodu var zaten. Burada yaklaşık 37 bin farklı bitki örneği var. Bu örnekler, Türkiye’nin hemen hemen her bölgesinden. Bütün Türkiye’nin florasını aslında bir koleksiyonda görebiliyoruz. Türkiye’nin hangi bölgesinde hangi bitkiler varmış veya bir bitkinin hangi bölgelerde yayıldığını görebiliyoruz. Doğada bazı sorunlar yaşanıyor ve bu sorunlar sonucunda Türkiye’de bazı türlerin yok olmaya başladığını ya da yaşam alanların daraldığını biliyoruz. Ve herbaryumlar bize bu anlamda büyük katkı sağlıyor. Mesela herbaryum kayıtlarından bulduğumuz örneklerin bazılarını bugün bulamıyoruz. Dolayısıyla herbaryumlar bilimsel anlamda bitkilerin nasıl teşhis edileceği ve Türkiye florasının bir alanda toplanması anlamında büyük bir olanak sağlıyor” dedi.
UZUN BİR HAZIRLIK SÜRECİ VAR
Herbaryumda saklanan bitki örneklerinin belirli bir ısıda ve çelik dolapların içinde, mantar ve böceklenme gibi etkenlere karşı korunduğunu ifade eden Akkemik, bu bitkilerin güvenle saklanması için uzun bir hazırlık süreci olduğunu söyledi.
O süreci ise Akkemik, şöyle anlattı:
“Herbaryumlara getirdiğimiz örnekleri hemen doğadan getirip buraya koyma şansımız yok. Uzun bir hazırlık süreci var. Böceklere ve mantarlara karşı onları korumamız, belirli bir nem dengesini koruyarak saklamamız gerekiyor. Bu örneklerin de sürekli kontrol edilmesi lazım. Ve yeni örneklerin de zaman zaman eklenmesi lazım ve tüm bunlar için herbaryumlarda uzmanların çalışması gerekiyor ancak bizim herbaryumumuzda yıllardır bir uzman yok. Bu örnekleri doğadan toplamak için Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nden araştırma izni alıyoruz. Örnekler toplandıktan sonra, bizim ‘herbiye’ dediğimiz işlemi yapıyor ve örnekleri gazete kağıtları arasında sıkıştırıyoruz. Sonra doğal olarak kurumasını bekliyoruz. İçindeki su miktarı iyice kuruyana kadar örneklerimizin gazetelerini sürekli değiştiriyoruz. Üzerlerine de örneğin hangi bölgeden, hangi yükseltiden toplandığı ve hangi cinse ait olabileceği gibi ona ait tüm bilgileri yazıyoruz. Örnekler kuruduktan sonra özel kartonlara yapıştırıyoruz. Ve sonra o örnekleri dondurucuya atıyoruz. En az 1 hafta 10 gün orada kalıyor çünkü içindeki potansiyel tüm böcek ve lavraların ölmesi gerekiyor. Ön işlemler bittikten sonra burada tanısı yapılıyor ve bilinen türlerse etiketleri hazırlanıyor. Örneği toplayan kişinin adı, türün adı, teşhis ettiği tarih…”
TÜRKİYE FLORASININ YENİ TÜRLERİ DE BURADA TANIMLANIYOR
Toplanan bazı örneklerin, başka herhangi bir türe benzemediği durumlarda, yeni tür tanımladıklarını ve ona Latince bir isim verdiklerini dile getiren Akkemik, “Eğer herhangi bir örnek başka diğer örneklere benzemiyorsa o zaman, o yeni bir örnek olabilir. O zaman o örneğin teşhisi için, o türün dünyadaki örnekleri inceleniyor. Farklı ise Türkiye florası için yeni bir tür diye yayımlanıyor. Yeni bir örnek teşhis ettiğimiz zaman ise, ona mutlaka Latince bir isim veriyoruz” diye konuştu.
MİLYONLARCA YILLIK ODUN VE YAPRAK FOSİLLERİ DE VAR
Bitki örneklerinin en eskisinin 1950’lere ait olduğunu dile getiren Akkemik, herbaryum bünyesinde Türkiye’de başka herhangi bir yerde olmayan fosil koleksiyonunun bulunduğunun da altını çizdi.
Akkemik, “Bizim herbaryumumuzda, Türkiye’nin başka hiçbir yerinde olmayan farklı koleksiyonlarımız var. Bir güncel, şu an yaşayan bitkilerin olduğu içinde bulunduğumuz koleksiyon, bir de fosil odun ve yaprak koleksiyonu. Onlar çok eski tabii. Buradaki bitki örneklerin çoğu, 1960’lara ait. Fosil dediğimiz olay ise, milyonlarca sene önce yaşamış ve bugüne izleri kalmış olan bitki kalıntılarıdır. Bu bitki kalıntıları yaprak olabilir, meyve olabilir, kozalak olabilir… Bu konuda doktora yapan arkadaşımız Dr. Tuncay Güner, yaklaşık 7 bin civarında örnek topladı. Yeni yeni türler tanımlandı ve ciddi bir fosil koleksiyonumuz oldu. Örneklerin büyük bir kısmı Batı Anadolu’dan toplandı. Bu koleksiyonlar bize, özellikle yaklaşık 20-22 milyon yıldan, 12-13 milyon yıl öncesine kadar Türkiye’de bulunan odunsu türlerin neler olduğuna, hatta Türkiye’nin ikliminin nasıl olduğuna dair önemli bilgiler veriyor. Bazı odun örneklerimiz, 160 milyon yıl öncesine kadar gidiyor ama yaprak örneklerimizin en eskisi, 23 milyon yıl öncesinden diyebiliriz” ifadesini kullandı.