[ad_1]
Avrupa Şampiyonası’na kötü başladık. Roma’da İtalya karşısında bir varlık gösteremedik. Ev sahibi takım baştan sona üstün oynadığı maçı rahat kazandı.
İşin ilginç yanı, 5. kez boy gösterdiğimiz Avrupa Şampiyonası’nda bugüne kadar oynadığı ilk maçların tamamında kaybetmişiz. Yine aynı senaryo yaşandı. İtalya’nın Avrupa Şampiyonası’nın en büyük adayı olduğunu da gördük. Şunu kabul etmek gerekir ki; İtalya fizik, kalite, teknik, taktik ve psikolojik olarak bizden çok öndeydi. Baskılı oynadılar. Topla oynamamıza izin vermediler. En büyük özellikleri orta saha da kazandıkları topu çok hızlı forvete taşıdılar. Beklemediğimiz bir oyun karşısında şaşırdığımız bir gerçek.
İngiliz yorumcuların, “Türkiye savunmaya otobüs çekmişti” yorumları haksız değildi. Keşke hata yapmadan bitirebilseydik. İlk golü kendi kalemize attık. Üçüncü golde kaleci Uğurcan’ın hatalı pası vardı. En çok güvendiğimiz savunma hattımız çöktü. Çağlar ve Merih’ten çok şey bekliyorduk. İkisi de hepimizi yanılttı. Takım olarak kötü olunca, savunma da bu gidişe uydu.
İtalyan takımı kenarları çok iyi kullandı. Hiçbir karşılaşmada bu kadar çok şut şansı vermemiştik. 30’a yakın şut… Bu tür turnuva maçlarında istatistik olarak çok büyük bir rakam.
Karşılaşma süresince yakaladığımız pozisyon sayısı 2-3 civarındaydı. Bunun temel nedeni, topa sahip olma ve pas yapamayışımızdı. İtalya karşılaşmasından çıkaracağımız çok ders olduğu ortada. Öncelikle, Şenol Güneş’in ilk 11’de yeni bir arayış içerisinde olacağını sanıyoruz. İrfan Can, Cengiz ve Kaan’ın daha etkili olduğunun altını da çizmeliyiz.
İlk yarıyı gol yemeden kapatan Milli Takım, ikinci yarı arka arkaya yediği gollerle oyundan koptu.
Oyunun geneline baktığımızda, futbolun hızlı-çabuk oynandığı ve fizik gücünün ne kadar önemli olduğu gerçeğiyle yüzleşmiş olduk. Neredeyse, nefes almamıza izin vermediler. Bu kadar baskı karşısında oyun planında değişiklik yapmak sonucu değiştirmedi. Topu ayağında daha iyi tutan ve dar alanda iyi oynayan bir ekip karşısında paniklememiz dengemizi bozdu.
Şenol Güneş ikinci yarı orta sahayı tamamen değiştirerek bir hamle yaptı. Fakat rakibin hırsı, seyirci desteği ve kazanma arzusu karşısında yapacağımız fazla bir şey yoktu.
Şimdi önümüzde iki maç var. Galler ve İsviçre karşılaşmalarını kazanmak zorundayız. Bakü’de yapacağımızı karşılaşmalar da farklı bir kadro ve oyun planı bekliyoruz.
Bu sonuç oyuncular ve teknik ekibe şu mesajı verdi; sonuç almak için, olumlu pasın yanında hızlı oynamak önem kazanıyor. Baskıyı kırmanın tek çözümü pas oyunu. Sürekli uzun pas denemek bir çözüm olmadı. Avrupa’nın sayılı golcüleri arasında gösterilen Burak’a doğru dürüst bir pas verilemedi.
İtalya yenilgisi belki moralleri bozdu. Fakat grup maçlarında bu tür kazalar olabilir. Önümüzde iki önemli sınav var. Her şey bitmiş değil. Uzun süredir bu kadar etkisiz kaldığımız bir maç oynamamıştık. Bunu unutmak ve kalan maçlara “ders çıkararak” bakmak zorundayız.