Faşistler mi, Antifaşistler mi? Dünyayı Sarsan Cinsiyet Tartışması!
Gündem

Faşistler mi, Antifaşistler mi? Dünyayı Sarsan Cinsiyet Tartışması!


25 May 20255 dk okuma103 görüntülenmeSon güncelleme: 03 July 2025

Son günlerde dünyada yankı uyandıran bir tartışma, cinsiyet kavramını farklı bir boyuta taşıyor: "İki cinsiyet var: Faşistler ve antifaşistler." Bu iddia, muhafazakar iktidarların yükselişi ve feminist politikalara karşı artan baskılarla birlikte, kadınların ve tüm ezilenlerin direnişini simgeliyor. Arjantin'den Türkiye'ye uzanan bu direniş hattı, borca, baskıya ve sessizliğe karşı ortak bir mücadeleyi ifade ediyor.

Borcun Feminizmi ve Direnişin Yolları

Verónica Gago'nun "borcun feminist reddi" kavramı, neoliberal kapitalizmin kadınlar üzerindeki katmanlı sömürüsünü gözler önüne seriyor. Borç, sadece ekonomik bir yük değil, aynı zamanda bir kontrol ve itaat mekanizması olarak işliyor. Kadınlar, translar, göçmenler ve yoksullar, borç sarmalında güvencesizliğe ve sessizliğe mahkum ediliyor. Ancak Gago'ya göre, bu durum karşısında feminist bir direniş mümkün. Bu direniş, sadece bireysel bir borç ödememe tavrı değil, kolektif bir siyasal mücadele biçimi olarak örgütlenmeli. Feminist grevlerden barınma hakkına, kürtaj mücadelesinden bakım emeğinin görünür kılınmasına kadar geniş bir mücadele ağı örülerek, borca karşı dayanışma eksenli bir yaşam savunulmalı.

Türkiye'de Aile Politikaları ve Distopik Senaryolar

Türkiye'de ise iktidarın "çocuk doğurun, aile olun" politikası, endişe verici boyutlara ulaşıyor. Cumhurbaşkanı'nın doğurganlık oranlarının düşmesini "felaket" olarak nitelemesi ve "Aile ve Nüfus On Yılı" ilan etmesi, bireylerin kişisel tercihlerine müdahale anlamına geliyor. Gençlerin neden evlenmediği, neden çocuk yapmadığı sorgulanmak yerine, suçlanıyor. Oysa asgari ücretin geldiği durum, borç ve güvencesizlikle örülü bir yaşam, gençleri belirsizlikten kaçmaya itiyor. Bu noktada, Margaret Atwood'un "Damızlık Kızın Öyküsü" adlı distopik romanı, geleceğe dair karanlık bir projeksiyon sunuyor. Kadınların bedenlerinin kontrol altına alındığı totaliter bir rejimde, özgürlük, direniş ve hayatta kalma mücadelesi veren kadınların hikayesi, günümüz politik atmosferine dair güçlü bir alegori niteliği taşıyor.

Direnişin Umudu ve Geleceğe Dair Çağrı

Verónica Gago'nun dediği gibi, borcun baskısı, bakım emeğinin yükü ve geleceksizlik hissi, kadınları bir sarmalın içine itiyor. Ancak bu sarmaldan çıkışın yolu, direnişten geçiyor. Tıpkı Arjantin'deki kadınlar gibi, Türkiye'deki kadınlar da direniyor. Baskılar artsa da, trans-feminist ruhu yaşatmaya devam ediyorlar. Adorno'nun dediği gibi, "Yanlış hayat doğru yaşanmıyor." Bu nedenle, "çocuk", "aile" söylemlerinin arkasında yatan gerçekleri görmezden gelemeyiz. Narin gibi nice çocuğun yok edildiği, kadınların emeğinin sömürüldüğü, eşitsiz ve adaletsiz bir düzenin değişmesi için mücadele etmeliyiz. Feminist aile politikalarının yaygın olduğu, çocuk büyütmenin sorumluluğunun kadın ve erkeğe eşit pay edildiği bir gelecek için çalışmalıyız. Unutmayalım ki, kurtuluşun yolu direnmekten geçiyor.