Siyaset, bir zamanlar milletin ortak aklını ve ideallerini temsil ederken, günümüzde ne yazık ki bir geçim kaynağı ve ikbal arayışı haline geldi. İhtiyacımız olan şey, boş vaatler değil, derinlemesine işlenmiş bir siyasi bilinç, bir anlam, bir yön ve bir ruhtur. Ancak siyaset, sadece Türkiye'de değil, maalesef tüm dünyada yozlaştırıcı bir güce dönüşmüş durumda.
Muhalefetin Yozlaşması: Geleceği Karartan İşaret
Asıl endişe verici olan ise, muhalefetin daha iktidara gelmeden yozlaşmada iktidarı aşmasıdır. Bu durum, sadece mevcut durumu değil, geleceği de karartmaktadır. Siyaset, her iki taraf için de bir geçim mesleği haline gelmiş durumda. Herkes, koltuğunu kaybetme korkusuyla yaşıyor ve siyaset olmadan yaşamlarını sürdüremeyecek gibi davranıyor. Yüzlerde bir tedirginlik, sözlerde bir hırçınlık ve eleştiriye karşı bir sağırlaşma hali gözlemleniyor. Tepkiler artmış, asabiyet uçurumun kenarına dayanmış durumda. Muhalefet içindeki itirazlar, yine muhalefetin figüranları tarafından daha büyük bir öfkeyle bastırılıyor. İftiralar, hakaretler ve tehditler havada uçuşuyor. Eleştirinin muhalefet içinde bile hoş görülmediği bir dönemdeyiz.
İktidarın Halkla Bağı Kopması
İktidar ise halkla olan bağını çoktan kaybetmiş, kendi iç dünyasında boğuluyor. Tarih boyunca iktidarlar, çevrelerine dalkavukları ve münafıkları toplamışlardır. Lenin'in şu sözü durumu özetliyor: "Bugün çok güçlüyüz çünkü bütün alçaklar etrafımıza toplandı." Bu siyasi iklim değişmeli. Artık kimsenin entelektüel kaygısı kalmamış, herkes menfaatinin peşinde koşuyor. Bu durum, toplumun her kesimine yayılmış durumda. Geleceğinden endişe duyan, kaygıyla dolu bir gençlik ve çıkarları uğruna her şeyi göze alabilecek, değerlerini pazara çıkarmış bir insan tipiyle karşı karşıyayız. Vatan, millet, din, iman gibi kavramlar, çıkar ilişkilerinin kirli diliyle kirlenmiş. Herkesin gözü koltukta ve o koltuğu elde etmek veya kaybetmemek için her türlü numarayı yapmaya hazır siyasetçilerle dolu ortalık.
Çözüm: Zihinsel Dönüşüm ve Hakikate Dönüş
Bu memlekette bir şeylerin değişmesi gerekiyor. Ancak bu değişim, sadece şekil ve kişilerle değil, zihinsel bir dönüşümle başlamalı. Çünkü hiçbir siyasetçi, siyasetçi gibi davranmıyor. Dünya büyük bir dönüşümden geçerken, bizim siyasetçilerimiz gündemi kendi iç kavgalarıyla meşgul ediyorlar. Gazze'de insanlık tarihinin en büyük zulümlerinden biri yaşanırken, ne iktidardan ne de muhalefetten bu acıya yakışır bir feryat yükseliyor.
Mustafa Kemal Atatürk'ün kahve düşkünlüğü bilinir. Kahvesini yıllardır pişiren Ahmet Efendi'ye bir gün sorar: "Her gelen konuğa kahve yapıyorsun. Kimi sade, kimi orta, kimi şekerli istiyor. Bunları nasıl aklında tutuyorsun?" Ahmet Efendi tebessüm ederek cevap verir: "Paşam, ben yalnızca sizi ciddiye alıyorum. Siz sade içersiniz, ben de sizin kahvenizi sade yaparım. Diğerlerine ise kısmetine ne düşerse..." Atatürk bu cevaba kahkahalarla güler. Ne zarif bir ders: Ciddiye alınan yalnız hakikattir. Gerisi ise kalabalık ve talihine düşen pay...
Bugün bizim de yeniden sadece hakikati ciddiye almaya ihtiyacımız var. Siyasetin değil, aklın ve erdemin öne çıktığı bir iklim için...