[ad_1]
Suriye’deki savaş nedeniyle 2015’de Türkiye’ye gelen oto tamircisi Muhammed Dugan, kendisi gibi Halep’ten göç eden Beyan B. ile 2018 başında Yeşilpınar’da yapılan bir düğünle evlendi.
DHA’nın haberine göre Muhammed 23, Beyan ise 15 yaşındayken ilk çocukları oldu. Beyan B., Gaziosmanpaşa’da özel bir hastanede 21 Kasım 2018’de doğum yapınca, Gaziosmanpaşa İlçe Nüfus Müdürlüğü savcılığa bilgi verdi.
“EŞİM VE AİLESİYLE MUTLUYUM”
İfadesinde, ortak tanıdıklar aracılığıyla eşiyle tanıştığını, aralarında duygusal bağ olunca ailelerine söyleyerek evlendiğini söyleyen Beyan B. “Suriye’de küçük yaşta evlilik yasaldır. Türkiye’de küçük yaşta evliliğin yasak olduğunu bilmiyorduk. Eşim ve ailesiyle mutluyum” diyerek şikayetçi olmadı. Ancak savcılık, “Her ne kadar ifade verdiği tarihte 15 yaşını ikmal etmiş olup şikayetçi olmadığını beyan etmişse de, 15 yaşından küçükken cinsel ilişki konusundaki rızasının geçerli olmadığı” gerekçesiyle Muhammed Dugan hakkında “Çocuğun nitelikli cinsel istismarı” suçundan 20 yıla kadar hapis istemiyle dava açtı.
İstanbul Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanan Muhammed Dugan ifadesinde, suç işlemek kastıyla hareket etmediğini belirterek “Suriye’deki kurallara uygun şekilde Türkiye’de eşimle evlendim. Türkiye’de bu yaşta kadınlarla evlenilmeyeceğini bilmiyordum” dedi.
“RIZA BİLE OLSA SUÇ”
Mahkeme davayı 21 Ocak 2021’de karara bağladı. Gerekçeli kararda, “mağdurun ve sanığın Suriye’de mağdurun yaşındaki kızların evlenmesinin meşru olduğunu söyledikleri, Türkiye’de 15 yaşından küçük yaştakilerle rızası bile olsa evlenmenin suç olduğunu bilmediklerinin anlaşıldığı” vurgulandı.
MAHKEME “HATA” KAPSAMINDA DEĞERLENDİRDİ
Eylemin suç olduğu vurgulanan gerekçede, “Suriye Arap Cumhuriyeti’nde yaşanan olaylar nedeniyle Türkiye’ye iltica ettikleri ve Türkiye’de yaşamaya başladıkları, Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) 15 yaşından küçük çocuklara karşı cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir neden olmaksızın dahi gerçekleştirilen her türlü cinsel davranışın çocuğun istismarı suçu olarak düzenlendiği” kaydedildi. Gerekçede, “Ancak TCK’nin 103. maddesindeki bu düzenlemenin uluslararası benimsenmiş, kabul görmüş bir düzenleme olmadığı, ülkeden ülkeye farklılıklar gösterdiği, Avrupa Konseyi üyesi devlet statüsü bulunmayan Suriye Arap Cumhuriyeti vatandaşı olup iltica ederek ülkemize gelen ve henüz kısa bir süre Türkiye’de bulunan sanıktan, cinsel erginlik yaşının ve yaş alt sınırının 15 olduğunu ve bu yaştakilerle rızaya dayalı bile olsa cinsel ilişkiye girmenin suç oluşturduğunu bilmesinin beklenemeyeceği” ifade edildi. Kararda, mağdurun beyanı ve sanığın savunmasında Suriye’de mağdurun yaşındaki kızların evlenmesinin meşru olduğu yönündeki beyanlarının aksine dosyada herhangi bir bilgi ve belge bulunmadığı, sanığın Türkçe bilmemesi, Türkiye’de uzun yıllar kalmaması, yaşı, sosyo kültürel durumu, yaptığı iş, eğitim durumu birlikte değerlendirilerek sanık Muhammed Necip Dugan’ın “Çocuğun nitelikli cinsel istismarı” eylemini işlediği, ancak sanığın TCK’nin 30/1. maddesine göre hata kapsamında hareket ettiği belirtilerek beraatine karar verildiği belirtildi.
SAVCI İSTİNAF BAŞVURUSUNDA BULUNDU
Mahkemenin beraat kararına karşı ise savcı, itirazda bulundu. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmek üzere sunulan istinaf talebinde, “15 yaşından küçükle rızaen cinsel ilişkiye girme eyleminin genel kasıtla işlenen bir suç olduğu, TCK’da bu suç için genel kasıt haricinde özel bir kasıt aranmadığı, ceza genel teorisine göre sanığın ceza kanununu bilmemesinin mazeret olarak kabul edilemeyeceği, sanığın da mağdurun da ülkemizde yaşadığı ve suç fiilinin ülkemizde ika edilmiş olduğu, genel olarak yargılama yetkisi Türk yargı mercilerinde olan bir olayda suç faillerinin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olup olmamalarının, vatandaş olup olmamalarının veya vatandaşlığa sonradan geçmiş olup olmamalarının suçun oluşumunu etkilemeyeceği, mahkemenin yapmış olduğu yorumun Türk Ceza Hukuk sistemine, kabul görmüş ceza genel teorisine uygun olmadığı” belirtildi.
“MAHKEMENİN YORUMUNUN YASAYA UYGUN OLMADIĞI…”
Savcının talebinde şu ifadelere yer verildi:
“Somut olayda sanığın mahkumiyetinin, ailesel olarak ve sosyolojik bakımdan istenmeyen sonuçlara yol açacağı endişesiyle beraat hükmü kurulamayacağı, açık ve net olan cezai düzenlemenin herkes için mutlak bağlayıcı olduğu, herhangi bir sosyal sınıfa özel bir ayrıcalık tanınmayacağı, Türkiye Cumhuriyeti sınırlarında yaşayan herkesin ceza yasalarına uymakla mutlak olarak yükümlü olduğu göz önüne alındığında mahkemenin yapmış olduğu yorumun, sonuçları itibariyle ailesel ve sosyolojik açıdan olumlu sonuçlar doğurmaya matuf olmakla birlikte usul ve yasaya uygun olmadığı ve anılan kararın bu nedenle bozulması gerektiği kanaatine varılmıştır.”
“SURİYE’DE YASAK YOK”
Savcının ceza verilmesi yönünde talepte bulunduğu Muhammed Dugan, eşi Beyan, çocukları Mahmud ve Hatice, ayrıca kendi annesi, babası ve kardeşleriyle toplam 8 kişi olmak üzere Gaziosmanpaşa’da bir apartmanın bodrum katında yaşıyor. Dava sürecini sorduğumuz Muhammed Dugan, “Suriye’deyken bunun (eşini kastediyor) ailesini tanıyordum. Bunu seviyorum, onlar da beni seviyor. Sonra evlendik. Savaştan sonra Türkiye’ye geldim, Halep’ten. Türkiye zor, hapis var. Türkiye’de yaşı küçükle evlenmenin yasak olduğunu bilmiyorum ki. Şimdi kızım da oldu, daha mahkeme bitmedi. Suriye’de yasak yok, yaşı küçükle evlenmek normal, sıkıntı yok orada. Severek evlendik” dedi. Eşinin Türkçe bilmediğini belirten Muhammed Dugan, “Türkçe zor” diyerek kendisinin de işe gidip gelirken az öğrenebildiğini ifade etti.
“BİR EVDE 8 KİŞİ YAŞIYORUZ”
İlk çocuğu Mahmud’un doğumundan sonra dava açıldığına yönelik sorumuz karşısında Muhammed Dugan, “Evet. Mahkemede, Türkiye’de yaşı küçükle evlenmenin sıkıntı olduğunu bilmiyorum dedim. Ama şimdi ne olacak bilmiyorum” şeklinde konuştu. Oto tamirciliği yaptığını söyleyen Dugan, Türkiye’de olmaktan memnun olduğunu, çalıştığını, savaştan sonra geldiğini ve 6 senedir Türkiye’de olduğunu belirtti. Eşinin şimdi 17 yaşında, kendisinin de 25 yaşında olduğunu söyleyen Muhammed Necip Dugan, “Çok şükür sıkıntı yok. Hayat devam” dedi.
AVUKAT MORALIOĞLU: “ÇOCUK EVLİLİKLERİNİ KABUL ETMEMİZ MÜMKÜN DEĞİL”
İstanbul Barosu Adli Yardım Bürosu Sorumlu Avukatı Aylin Moralıoğlu ise çocuk yaşta evlilikle ilgili hukuki değerlendirmede bulundu. Moralıoğlu, “Türkiye’de 17 yaşın altında evlilik yaşı yasak. Taraf olduğumuz çocuk hakları sözleşmesine göre de 18 yaşın altındaki herkes çocuk sayılıyor. Tabii böyle bir çelişki doğuyor bu durumda. Öncelikle ortak bir çocuk kavramının kararlaştırılıp ve 18 yaşının tamamlanmasının ön görülmesi gerekiyor evlenme yaşı olarak. 17 yaşın altında evlenmek istiyorsa ya da evlilik zorunluysa bununla ilgili mahkeme kararı, ailesinin onayı gerekiyor. Ama tabii bu olağanüstü hallerin de mahkeme tarafından çok iyi araştırılması gerekiyor ” dedi. Kişisel haller ya da kamu yararı gibi durumların suçu ortadan kaldırmadığını ifade eden Moralıoğlu, “Türk Ceza Kanunu’na göre de kanunu bilmemek mazeret sayılmaz. Taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelere göre İstanbul Sözleşmesi, Çocuk Hakları Sözleşmesi çocuk evlilikler yönünden sakıncalı bir durum var. Burada çocuğun üstün yararı kavramının göz önünde bulundurulması gerekir” dedi. Çocuğun rızasını da kabul etmenin mümkün olmadığını vurgulayan Moralıoğlu, “Aksi halde çocuk evliliklerin önünü açmış olursunuz. Açtığınız zaman cinsel şiddetin, aile içi şiddetin önünü açmış olursunuz. Yani bunun kuşaklar arası aktarımını sağlarsınız, kız çocukları açısından üretime katılmasını engellersiniz, birey olmasını engellersiniz, eğitim hakkından yoksun bırakırsınız. Bu da kabul edilebilir bir şey değildir. Çocuk evliliklerini kabul etmemiz mümkün değil, çünkü bu hem çocuk haklarına, hem kadının insan haklarına aykırı bir durum” diye konuştu.
“UYGULAMA AÇISINDAN EKSİKLİK VAR”
Kocanın tutuklanmasıyla da yaşanan mağduriyetlerle ilgili ise Aylin Moralıoğlu, şunları söyledi: “Bu tip mağduriyetler çok yaygın. Hem kendi vatandaşlarımız, hem de mülteci kadınlar için. Bununla ilgili de taraf olduğumuz sözleşmelerdeki kurumları yaratıp oradaki sosyal politikalarla, çeşitli merkezlerle bu sorunlara çare getirmemiz gerekiyor. Çünkü biz çocuk evliliklerinin önünü açarsak kız çocukları, erkek çocukları çok mağdur olacak. Bununla ilgili eğitim, sosyal politikalar, merkezler, bütün bu eşgüdümü sağlayacak birimlerin oluşturulması gerekmekte. Uygulama açısından ne yazık ki böyle bir eksiklik var. Biz hep şunu söylüyoruz hukukçular olarak, öncelikle çocuğun üstün yararı göz önünde bulundurulması gerekiyor. Yani biz bu konularla ilgili mağduriyetleri engellemek için biliyorsunuz ara sıra kamuoyuna gelen yasa değişiklikleri de oluyor bu konuyla ilgili evlendirilmesi gibi. Ama eğer biz bunları sağlarsak çocukların geleceğini, özellikle kız çocukların geleceğini de mahkum etmiş oluruz. Bizim görevimiz devlet olarak kız çocuklarını yetişkin, eğitimli bireyler olarak topluma kazandırmak, üretime katmak, eğitim imkanı vermek, çalışma hayatında erkeklerle eşit bir şekilde yer almalarını sağlamak işte bütün bu mağduriyetleri gidermek çok önemli olabilir, ama öncelikle korunması gereken menfaat nedir bunu düşünmemiz gerekir.”