[ad_1]
Konya’daki 9 bin yıllık Çatalhöyük, Hitit medeniyetine 450 yıl başkentlik yapan Çorum’daki Hattuşa, Hititlerin kültür-sanat merkezi Alacahöyük ve Anadolu’daki ilk idari-askeri merkezi Şapinuva’daki kalıntılar ile Kayseri’deki Kültepe Kaniş/Karum Höyüğü’nde bulunan binlerce yıllık tablet, belge ve objeler tarihe ışık tutuyor.
AA’nın haberine göre Konya’nın Çumra ilçesinde bulunan, Anadolu’da ilk kentleşme modellerinden olan ve UNESCO Dünya Miras Listesinde yer alan Çatalhöyük, 9 bin yıl öncesinde insanların yaşayış biçimleri hakkında ipuçları veriyor.
Çatalhöyük kazı projesi ekibinden arkeolog Numan Arslan, Çatalhöyük’ün 1958 yılında keşfedildiğini ve ilk kazıların 1961’de başladığını hatırlattı.
Çatalhöyük’ün günümüzden 9 bin yıl önce Neolitik döneme tarihlendirildiğini ifade eden Arslan, “Çatalhöyük, arkeoloji dünyasına ciddi sansasyonel veriler sunmaya başlıyor. Bu tür yerleşimler daha önce Yakın Doğu’dan biliniyordu, sanat, sembolizm, bu kadar karmaşık toplum yapısı gibi ögelerin Orta Anadolu’da olmadığı düşünülüyordu. Buradaki etkileyici duvar resimleri, kabartmalar, figürler ve birbirine bitişik evlerle birlikte yaklaşık nüfus yapısı ortaya çıkarıldıktan sonra dünya arkeolojisinde ciddi bir etki uyandırdı” diye konuştu.
Arslan, 2012 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi’ne dahil edilen Çatalhöyük’ün, insanlık tarihinin gelişiminde önemli bir aşama kaydeden, insanın kültürel hayatındaki önemini tasvir eden bir yer olarak düşünüldüğünü söyledi.
Çatalhöyük’ün insanların avcılık ve toplayıcılıktan ilk kent modeline geçiş aşaması olduğunu ifade eden Arslan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Biz şimdi metropollerde yaşıyoruz, o kalabalık metropollerin verdiği kent kültürünü takip etmek durumundayız ama Çatalhöyüklüler bunları 9 bin yıl öncesinde ilk kent denemelerini burada yapmış, bir arada yaşamışlar. Tamamen eşitlikçi bir toplum yapısı, herhangi bir kamusal alan, ortak buluşma alanları yok. Bütün yerleşimin ögeleri evlerden oluşuyor. Çatalhöyük’ün 9 bin yıl öncesinden söylediği en önemli şeyler, bize o dönemde birbirine destek şekilde bir arada olmanın önemini gösteriyor. Bir arada olmanın ve ilk kent kültürünü oluşturmanın önemini gösteriyor. Bizim yaşam modellerimizin de temellerini oluşturuyor.”
Arslan, Çatalhöyük’te duvar resimlerinin çok önemli olduğunu vurgulayarak, “Çatalhöyük’te duvar resim sanatı, tasvir sanatı belli başlı yapılara özgü değil, birçok eve yayılmış gözüküyor. Ben de 2012’de evlerin içindeki mezarı kazıyordum. Ölünün yüzüne yakın bir şekilde obsidyen ayna buldum. O dönem için yapım tekniği açısından zor ve önemli bir eser.” ifadelerini kullandı.
ANADOLU’DAKİ UYGARLIKLARIN GÜCÜNÜ ÖNE SEREN ANTİK KENTLER: HATTUŞA VE ALACAHÖYÜK
Çorum’da Hititlerden günümüze kadar uzanan ve Anadolu’nun “ilki” olma özelliği bulunan birçok eser bulunuyor.
“Anadolu’da kurulan ilk uygarlık” özelliğine sahip Hitit medeniyetine 450 yıl başkentlik yapan Hattuşa, Hititlerin kültür-sanat merkezi olan Alacahöyük ve Anadolu’daki ilk idari-askeri merkezi Şapinuva’dan bugüne uzanan kalıntılar, Çorum sınırları içinde yer alıyor.
Hititlerin kültürel mirasına ev sahipliği yapan Çorum’un Boğazkale ilçesindeki Hattuşa Antik Kenti, UNESCO “Dünya Kültür Mirası” ve “Dünya Belleği” listelerindeki tek antik şehir unvanıyla Türkiye’nin göz bebeği turizm mekanlarından biri olarak göze çarpıyor.
Bugüne kadar açığa çıkarılan 31 tapınak, Büyükkale’deki saray, kentin kuzeydoğusundaki Büyükkaya sırtlarında çok büyük boyuttaki buğday siloları ve Yazılıkaya Açık Hava Tapınağı, Hattuşa Antik Kenti’nde görülmeye değer mekanlar arasında bulunuyor.
Etrafı 7 kilometre surla çevrili, 2 kilometrekare yerleşim alanına sahip Hattuşa Antik Kenti, Yazılıkaya Tapınağı ile özellikle yabancı turistlerin ilgisini çekiyor.
Hattuşa, ayrıca tarihin bilinen ilk yazılı antlaşması olan, Hititlilerle Mısırlılar arasında imzalanan Kadeş Barış Antlaşması’na ev sahipliği yapan kent olma özelliğiyle de öne çıkıyor.
Bölgede bir asrı aşkın süredir devam eden arkeolojik kazılarda elde edilen tarihi eserlerin bir bölümü Boğazkale Müzesi’nde sergileniyor.
1912 yılındaki kazı çalışmalarında bulunan ve milattan önce 1300’lü yıllara tarihlenen kraliyet ailesine ait Hitit Sfenksi (bir tür heykel),müzede sergilenen en önemli eser olarak gösteriliyor.
Restore edilmek üzere 1917 yılında götürüldüğü Almanya’dan Kültür ve Turizm Bakanlığının girişimleriyle 94 yıl aradan sonra 2011 yılında ait olduğu topraklara getirilen kireçtaşından yapılan 258 santimetre boyunda, 175 santimetre eninde ve yaklaşık 1700 kilogram ağırlığındaki sfenks, Boğazkale Müzesi girişinde ziyaretçilerini selamlıyor.
Boğazkale’nin 36 kilometre kuzeyinde yer alan, dönemin metropol kentleri arasında gösterilen, Anadolu’nun ilk barajlarından birine sahip olan Alacahöyük Antik Kenti ise çok sayıda kral mezarı ve iki metre yüksekliğindeki iki aslan sfenksinden oluşan girişiyle ziyaretçilerini etkiliyor.
Alacahöyük ve Boğazkale’deki arkeolojik kazılarda elde edilen tarihi eserlerin önemli bölümü, Kültür ve Turizm Bakanlığınca 2010 yılında “Avrupa Yılın Müzesi”ne aday gösterilen Çorum Müzesi’nde sergileniyor.
ANADOLU İNSANINA TİCARETİ VE YAZIYI ÖĞRETEN KADİM ŞEHİR: KÜLTEPE
Kayseri’deki Kültepe Kaniş/Karum Höyüğü’nde bulunan binlerce kil tablet, 4 bin yıl önceki Anadolu ticareti ve kültürüne ışık tutuyor.
Kent merkezine yaklaşık 25 kilometre uzaklıkta bulunan ve Prof. Dr. Tahsin Özgüç’ün ilk bilimsel kazıları 1948’de başlattığı Kültepe Kaniş/Karum Höyüğü’nde yaklaşık 73 yıldır geçmişin izi sürülüyor.
Günümüzden 4 bin sene önce Musul civarından gelen Asurlu tüccarların bölgeyi başkent olarak kabul etmesiyle Anadolu insanının ticaret ve yazıyla tanıştığının güçlü delili olan çivi yazılı kil tabletler başta olmak üzere höyükte gün yüzüne çıkarılan eserler, Ankara, Kayseri ve İstanbul’daki müzelerde sergileniyor.
Kültepe’deki çalışmalara 28 yıl önce öğrenciyken katılan ve 15 yıldır da kazı başkanlığı yapan Prof. Dr. Fikri Kulakoğlu, alanın Anadolu’nun 4 bin yıl önce en büyük yerleşim merkezi olduğunu söyledi.
Asurlu tüccarların Kayseri’nin konumunu göz önüne alarak burayı merkez seçtiğini belirten Kulakoğlu, “Asurlu tüccarlar Eskişehir’den Kütahya’ya, Göller Bölgesi’nden Samsun’a kadar uzanan bölgede ticaret yapmışlar” dedi.
Kulakoğlu, burada kurulan merkezin Anadolu’nun dünyaya açılmasında önemli rol oynadığını vurgulayarak, şöyle konuştu:
“Asurlar buradan yaptıkları ticaretten elde ettikleri karın bir kısmını da vergi olarak ödeyerek yerel şehirlerin de gelişmesini sağlamışlardır. Asurlar o gün için Anadolu insanının global dünya ile tanışmasını sağlamıştır. Bu devrin sonunda da zaten Anadolu’nun ilk devleti olan Hitit Krallığı kuruluyor. Biz Hititlerin atası olan bir merkezdeyiz. Hititler kendilerine ‘Kültepeli’ diyor.”
BAZI ESERLER YURT DIŞINA GÖTÜRÜLMÜŞ
Anadolu insanının ilk kez yazıyla tanıştığı Kültepe’nin çok değerli olduğunu dile getiren Kulakoğlu, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Batı’daki bilim insanlarının bu bölgeye ilgi duymaya başladığını anlattı.
Kulakoğlu, bilim insanlarının buradaki eski eserlerin haritalarını çıkardıklarını ve bunları o zamanki anlaşmalara bağlı olarak yurt dışına götürdüklerini söyledi.
Şimdiye kadar yapılan kazılarda Anadolu tarihini aydınlatan bilgi ve bulgulara rastlandığına değinen Kulakoğlu, şu bilgileri verdi:
“Burada 23 bin 500 çivi yazılı tablet bulundu. Kazılan alan aslında buranın yüzde 2’si, 3’ü. Yani ileride yapılacak kazılar bu sayının çok daha artacağını göstermekte. Çıkan yazılı belgeler, Anadolu tarihini aydınlattığı gibi Suriye’nin, Irak’ın yani Mezopotamya’nın tarihini de aydınlatır. Bizim için en önemli bulgular tabletler. Buranın diğer değerleri ise arkeolojik eserler. Ankara’daki Anadolu Medeniyetler Müzesi’nde 18 bine yakın, Kayseri’deki müzede 500’e yakın, İstanbul’daki müzede de bin tane var. Geriye kalan ise bilimsel kazılar başlamadan önce yurt dışına götürülmüş tabletler.”